понеделник, 20 декември 2010 г.

İstanbul için Benim hayalim - Bölüm III

Fotoğraf makinesiyle зok başka anıları da yakalayacak..Yerinde dönen dervişi, Prens adalarının civarında kцpьren suları, oraya giden bitmek bilmeyen yolu ve sonu olmayan şehrin sonu olmayan sahillerini; Heybeliada’da Deniz Okulunu (1771’den), Bьyьkada’da tek taşıma aracı olan sarı yeleli kahverengi atları; villalar, palmiyeler, gьneş, yalnız bir incir ağacı, zakkumlar, mor akasyalar, manolyalar.. Yeryüzün cenneti sanki.. Buraya hanedanların işlerine karışmamak için şehzadeleri sürgüne gönderirlermiş.Bazı imparatorluklar varmış Sibirya ve Alaska’ya sьrgьne gцnderen..Osmanlı İmparotorluğu ise Cennete sürgün edermiş..
Цğlende zeytin ezmeli simit ve karpuz ve sakız aromalı dondurma yiyiyoruz. Balık vitrinlerine bakıyoruz., bazılarının isimlerini bile bilmiyoruz.
Eli’ de bilmiyor. Tatlıların isimlerini biliyordu ama balıkların bilmiyor.
Kollarımı açıyorum ve Boyana bana resim çekiyor.Martı pozu bu. Dьnyalar benim.. Ya da en azından Büyükada.. Hayat o kadar gьzel ki..ve herşeyden bol bol var- güneş , deniz , renkler, su damlacıkları..Edebiyat. Dondurma. Orhan Pamuk. Yeniden Eminцnь’ ne dцnьyoruz.-saat 17’ de ikindi zamanı. Son alış verişimizi, hediyeler almak iзin Mısır çarşısına dцnьyoruz.

Valya ile ikimiz hayvanların yanına gidiyoruz. İnsanlar akla geleni ve gelmeyeni herşeyi satıyorlar.Yeni doğmuş civcivler (зocuğuklumdan beri gцrmemiştim) ve hindiler ses зıkatıyor, satıcı ise yol ьstьne oturmuş. Onu kimse umursamıyor ama o sabırla bekliyor. Ve hayvanları okşuyor. Minicik hindiler, tavşanlar, köpekler ve kediler sahibinin etrafında ve omuzlarında. Sahipleri sanki dьnyada bir tek o varmış gibi kalabalıkta kendine yol açmaya çalışıyor. Bir Peygamber gibi gцrьnьyor. Kedili Peygamber. Bьyьk şeffaf bidonlarda, tam çarşının girişinde- büyük ve ufak, fonksiyonlarına ve niteliklerine göre ayrılmış canlı sülükler var: yьksek tansiyon iзin, rцmatizma iзin, cilt hastalıkları için ve her hastalık için...
Bilimsel kodlu sьlьkler. Tam ьniversitede gibi. Cildinize yapışır ve hasta kanı emer. Bir avuз kadar alabilirsin.Ve eğer inanırsan belki şifa bulursun.. Ve- dur - akvaryumda minik yeşil renkli kaplumbağlar ( zьmrьt broşlara benziyorlar ama hareket ediyorlar - burda herşey hareket ediyor) neşeyle suda çırpınıyorlar. Dekoratif mi acaba bunlar? Bana bakıyorlar. Birer kaplumbağa almak istiyoruz ama yolculuğa dayanamazlar, ölürler diye almıyoruz. Daha sonra otobьste Boyana doru karar aldığımızı söylьyor - sonra зok iri oluyorlarmış. Dairede nasıl bakarız onlara?
Ben kendi kendime soruyorum - bцyle şeyleri düşünmeye göze alabilmeniz için acaba yaşam tarzınız ve stiliniz nasıl olmalı ( standart sözkonusu değil), hayat felsefesiniz nasıl olmalı? Ve bu megapoliste yaşayıpta, bir Ağustos gününğn sonunda buraya dolaşamaya ve alış verişe gelinir mi veya birkaç ufak yeşil kaplumbağa almak için gelinir mi? Ve bundan sonra bu trafikte, bu sıcakta, yarını düşünerek, insanlar ve kuşlar arasında evin yolunu tutup evine gidiyorsun. Fatih’ de olsa iyi ama, Beyoğlu, Bakırköy, Beykoz, Suadiye?.
Gьn bitiyor..Yavaş yavaş.. Biz de evin yolunu tutuyoruz. Bulgaristan’ a dцnьyoruz. Gьneş acımasızca kavuruyor ortalığı, akşam trafiği sanki güçlü kollarıyla bizi yakalamış. İstanbul bizi göndermek istemiyor..

Evdokiya Borisova

Няма коментари:

Публикуване на коментар