понеделник, 20 декември 2010 г.

İstanbul için Benim hayalim - Bölüm I

…Gerзekleşti. Bazen hayaller iki kez gerçekleşir. „Ve зok daha gьzel oluyor”-biraz endişeli bir sesle de olsa heycanla ve telaşla haykırdı Yuli. Зьnkь bir dahaki sefere aramızdan birisi geri dönmeyecektir. Elbette. Sanırım bu Yuli olacak. Biraz Fьsun’ a benziyor..
Sadece bir saat oldu İstanbul’a geleli, oysa artık Boğaz turundayız.Karşımızda Üsküdar’ ın yamaзları kızıl altın renginde parlıyor..-bu galiba romandan bir alıntıydı. „Masumiyet Mьzesi” bir tutkudur.Orhan Pamuk’un olduğu gibi. Onun kitaplarıni kastett’m. Oysa ona aşık olanlar çoktur. Bir orduyuz. İstanbul da bir tutkudur.
Eminцnь sahilinde insanlar iз iзe. Farklı insanlar.. Bol pantolonlu ve kotlu, askılı bulьzlu, kısa pantolonlu ve yüksek topuklu, piercingi olanlar ..
İnanılmaz yьksek topuklu ve inanılmaz uzun bacaklı sarışın-masumiyete, tevazua ve ahlaka karşı meydan okuyor. Ramazan ayı. Oysa bu şehirde hiç birşeyin önemi yoktur. Ve.. herşey önemlidir. Herkes değerlidir, kimse kimseye engel olmyuor. Zevk iзin yaşanıyor.Hayatın tadını galiba sadece doğulu olanlar çıkarıyor.
Bir martı teknemizin çatısına konmuş ve Boyana onun gölgesini yakalamaya çalışıyor.
Uzun bacakları var-nerdeyse sarışının bacakları kadar.Ve perdeli ayaklarını ve gagasını yakalıyor. Bir aktцr profili yaratılıyor o anda-Yeşilçam stüdyonun ünlü yıldızlarından biri gibi. O da bir turist.
Fakat biz değiliz.Biz evdeyiz.Nitekim, „Masumiyet Mьzesi” roman karhramanlarının izinde yolculuk” projemizi gerзekleştiriyoruz.
Bu, o doğum yerinden başlayan ve Okolçitsa’ da biten meşhur kahraman yolculuklarından değildir. Bizimkisi, bikere denizden başlayarak, İstiklal’ den başlamıştır. Boğaz’ da vaftizden sonra, gьndoğumu ve günbatımı bulvarındayız. Kozmopolit İstanbul. Yьzıyllara ve kıtalara, dinlere, dillere, kültürlere ait Tьrkiye. Rengarenk bir kalabalık bizi sürüklüyor ve... bazıları kayboluyor. Ne gьzel-Ağustos sonunda, bir günün başlangıcında bu şehirde kaybolmak. ( Aynı akşam Milena ile Vanya, kayboldukları için ve bizim onları aramadığımız için kavga çıkarttılar.Fakat pek inandırıcı değildiler.Hatta зok memnun olduklarını bile düşünüyorum. İnsanın İstanbul’ la başbaşa kalmaya ihtiyacı var. İlk defasında bцyledir. İnsanın aşkıyla gцrьşmesinden sonra gibidir.)
İstiklal caddesi- Kızartma, vanilya, tarçın, zencefil, pahalı koku, meyve, kestane ve mısır kokusundan ibaret bir kokteyl gibidir; melodiler (oryantal, etno ve caz hayali edilmez bir şekilde birleşmislerdir), insanların konuşmaları ve yayalar arasında kendine inatla yol açan tramvayın zil sesi-bunların hepsini bu caddede gцrmek ve hissetmek mьmkьndьr. Bir Allah bilir bu tramvay nasıl kendine yol açıyor bukadar insanlar arasında. Etrafı ahşap ve kapıları zarif dantelle süslü şairane bir metro tramvay.. Her an Agata Kristi’ nin ta kendisi camdan bakacakmış gibi.. Onun yerine-yьzьnde bir beni olan ve siyah gцzlьklerin arkasında gizli güzel bir bayan.. Bir Füsün daha. Heryerde Fьsun.
Caddeyi boydan boya gezerken artık üçüncü defa Belle Epoque tarzı, güzel, dikkat çekici ve zamanla rengi soğmuş bir binanın yanından geçiyoruz. Sinema ve yıldızların binasına benziyor. Eski Yeşilçam- ondan günümüzde geri kalan adını taşıyan bir kafeterya, acilen restore edilmesi gereken sinemalar ve.. posterler, posterler.. Tarih-Tьrk sinemasının palimpsesti ve 70’ li yılların mühtemeşem Belle Epoque yьzyılı. Tam yan tarafında da yeni bir alış veriş merkezi inşat ediliyor. Ama yanına gelemez.
Fotoğraf makinelerimizle durmadan resim çekiyoruz. En зok da, uzun sьre ne olduklarını tahmin etmeye çalıştığımız tatlılarla dolu pastane vitrinlerini çekiyoruz.Tecümanımız Eli de uzun uzun ne olduklarını anlatıyor-kadayif, kьnefe, зцrek, muhallebi, profiterol. Bu profiterol adı biraz öksürük şurubu adını andırıyor- oysa bunlar, içi gerçek ve çok lezzetli krema ile dolu, üstleri de gerзek зikolata sosu ile sьslь ufacık puf börekleri.(Başında söylemeye unuttuğun bişey var- burda herşey gerçektir..Peynir de.Dondurma da. Simit de. Puf bцrekleri de. Efes birası da. Ramazan ayı olmasına rağmen.)
Fьsun’un sevdiği tatlıdan yedik. Profiterol. Fьsun ile Kemal’in afrodizyağı.( gerçi böyle şeylere ihtiyaзları olduğunu düşünmüyorum). Profiterolь, tabi ki „İnci” pastanesinde tadıyoruz. Pastanenin iзi, cilalı ahşap mobilyaları ve tatlılarla dolu şık vitrinleri ile yьzyılın 40’ lı yılları tarzında döşenmiştir. Duvarda asılı Kemal Atatьrk’ьn resmi var.( Kalabalığa doğru dönüp-bunu siz de yapabilirsiniz! Avrupalı olun!-sözleriyle fesi ortadan kaldıran Atütürk’ьn ta kendisi). Her yerde Atatьrk var- caddelerde, alt geзitlerde, bahзe ve parklarda, restoranlarda, mağazalarda, pastanelerde. Anıtları ve heykelleri.... Gururlu ve kararlı duruşu ile. Boğaza doğru... Geleceğe doğru bakıyor sanki. Gerзi biraz benim Radoslav dedeme benziyor- aynı açık renkli gözler, gururlu duruşu, a la Clark Gable tarzı ince bıyıklar, yüksek alnı
Evimizde gibi hissetmemek mьmkьn değil. Profiterol, kaşıkla iki üç defa aldıktan sonra hemen bitiyor. Gayet ciddi yцnetici ile resim зektiriyoruz. Kendisi, „İnci” markalı çikolata parçalarını o kadar titiz bir şekilde tartıyo ki, sanki hayatı buna bağlı. Birer birer resim зektiriyoruz. Poz veriyoruz. Sonra gene yiyoruz. Karşımızda pahalı bir butiğin vitrininde Kıvanç Tatlıtuğ’ nun reklam posteri yansıyor. Oyle tatlı ve hoş bakıyor ki.. İnci’ ye. Az sonra Kıvanç’ın kendisini de gцrьyorum ama o arada tramvay geзiyor aramızdan. Tramvay beni ondan ebediyen arıyor. İnsanlar, bu kalabılığın ve gьrьltьnьn iзinde mistik bir şekilde belirip kayboluyor. Ceneviz kulesine doğru ilerliyoruz. Ama ondan цnce Зukurcuma’dan geзiyoruz. Hacca gider gibi-doğru Füsun’un evine gidiyoruz. Ne de olsa edebiyat hacılarıyız biz. Dev kırmızı bir ev, Dalgıç Çıkmazı sk. №24, romanın 276. sayfası. Herşey romanda gibi. Bu şehirin sokaklarını ve parklarını dolaşan binlerce kutsal kedilerinden birisinin ьztьne basmamak iзin dikkat ediyoruz- hepsi renkli ve bakımlıdır(evsiz olmalarına rağmen) ve çok zekice bize bakıyıorlar. Poz veriyorlar. Muhammed’ in kurtarıcıların torunları. Bu kedilerin her biri, hatta en bakımsızı bile bir çariçe gibi yürüyor, sanki Peygamber’ in kesilmiş цrtьsьnden hayali bir pelerin sьrьklьyorlar peşinden. Efsaneyi hepimiz biliyoruz. Ve uyuyan kediyi uyandırmak da günah olduğunu.., „Masumiyet Mьzesi” romanında Vecihe anne oğluna diyor ki- „Kedileri sevmeyen kadın erkeği mutlu edemez”. Sayfa 272. Bunu hiз bir an bile unutmuyoruz. Fьsьn’un evinde inşaat işleri bьyьk bir hızla devam ediyor- bir ay sonra burda Orhan Pamuk gerзek bir Mьze aзacak. Masumiyet mьzesi. Edebiyat mьzesi. Tьrkler bunu yapabiliyor ve besbelli ki bцyle bir girişim için hedef kitleye sahiptirler. Bizim ise devrimci hareketi mьzemiz var. Bulgar Louvremiz de olacak. Biz Avrupalıyız çünkü. Tьrkler uyduruk bir aşk hikayesinin kitabını yazıyorlar. Biz de onun iзin burdayız- İstanbul’da. Hikayenin uyduruk olmadığını kanıtlamak için.
İstiklal caddesinde bir kitapзi mağzasının vitrini gьzel bir manzara sergiler. Mьhteşem. Bir pastane misali. Gelenek ve modernlik, Doğu ve Batı burda eleledir. Зikolatalı pastalar ve baklavalar, Çalışlar ve Pamuk, Prust ve Kafka. Ama her zaman Atatьrk iзin ayrılmış büyük bir stand veya bir raf olacaktır. Gazilerin hayatı hakkında kitaplar.

Ceneviz kulesi-gerзi цzel bişey değil. Sinir bozucu aktif bir turistik yeri. Heryeri asansцrle donatılmış. Asansцrlerden de konserve kutusundan dцkьlьr gibi İngilizler, Japonlar ve İtalyanlar dцkьlьyor. (onlar kendilerini burda зorbacı gibi hissederler). Sanki kuleye saldırıyorlar! İзimde oyle bir his var-sanki zamanında Cenevizliler bu kuleyi gцzetleme ve savunma iзin değil de kahve iзme yeri niyetiyle ve İtalyan bayanlar makyajlarını tazelemek iзin inşat etmişler.
Bu yerden şehir avuç içi kadar gцnьyor, oysa merdivenlerde tırmanan insanlardan bu muhteşem Rönesans harikasını göremiyoruz. Kulenin etrafında olanlar daha enteresan - İp üstünde oynayan ve onu ilgiyle seyreden seyirciler (oyuncı para için değil sadece zevk için gösteri yapıyor), yağlı boyayla resim yapan ressamlar, öpüşen aşıklar, çay içenler, tespih çekenler- bunların hepsi görülmeye değer. Yaşlı bir İstanbullu yüzünde tebessümle Valya ile resim çektiriyor, onu Rus zannedyor. No, Bulgarian. Зok gьzel! Цnemli değil. Ama herşey önemli. Cenevizliler sanki bu kuleyi bilerek inşat etmişler- birbirimizi bulabileceğimiz, resim çektirebileceğimiz, birbirimizi anlayabileceğimiz ve sevebileceğimiz bir yer olsun diye. Gьnьmьz keyifle iзtiğimiz çay ve nargile ile bitiyor. Burada eğlence sanki zorunlu bir şey gibi-tьtьnьn iзinde hızlı nane ve yeşil elma kokusundan sanki kalbim duracak. Nargile ve зaylarımızı içiyoruz, gülüyoruz, konuşuyoruz. Uzun uzun. Nargile iзin „Uzun ve iзine зekerek iзiliyor” klişesi gerçekten geçerlidir. Her taraftan erkeler sanki iзine dьşeceklermiş gibi Yuli’ye bakıyorlar. Bakalım onu ülkemize geri götürebilecek miyiz?. Tam karşımızda da „Majestik” sinema salonu. Kim bilir burda Kemal ve Fьsun kaз film seyretti ve sinema karyeri iзin ne kadar hayal kurdular. Sinemanın foayesi hem mьzeyi hem de pastaneyi andırıyor.
Masalar ve sandalyeler İmparatorluk tarzında ya da Viyana tarzında mı acaba? Secession. Bu kelimenin sцylenişi Niki’ yi her zaman зok gьldьrmьştür. Fakat „İstanbul secessionda” deyimi kulağa tamamen normal geliyor. Resim зekmemize izin verilmiyor- Boyana ile iзerden зektiğimiz sadece iki resim saklayabiliyoruz. Gцrьldьğü gibi Türkiye’de sinemaya girmek kutsal bir yere girmek gibi birşey.( Ama Sultanahmet camiinde resim çekmek sorun değil.)
Biz hacıyız .Ve galiba sonsuzluğu fethedeceğimizin hayalini yaşıyoruz..

* * *

Evdokiya Borisova

Няма коментари:

Публикуване на коментар