понеделник, 20 декември 2010 г.

Orhan Pamuk: "Çok mütevazı bir adamım ..."

Yeni romanı girerek vesilesiyle edebiyatı Orhan Pamuk Nobel Ödülü sahibi olan gazeteci Banu Güven RÖPORTAJ, "Masumiyet Müzesi" - I

Yeni romanı girerek vesilesiyle edebiyatı Orhan Pamuk Nobel Ödülü sahibi olan gazeteci Banu Güven RÖPORTAJ, "Masumiyet Müzesi" - II

Yeni romanı girerek vesilesiyle edebiyatı Orhan Pamuk Nobel Ödülü sahibi olan gazeteci Banu Güven RÖPORTAJ, "Masumiyet Müzesi" - III

Yeni romanı girerek vesilesiyle edebiyatı Orhan Pamuk Nobel Ödülü sahibi olan gazeteci Banu Güven RÖPORTAJ, "Masumiyet Müzesi" - IV

Yeni romanı girerek vesilesiyle edebiyatı Orhan Pamuk Nobel Ödülü sahibi olan gazeteci Banu Güven RÖPORTAJ, "Masumiyet Müzesi" - V

Orhan Pamuk hakkında "Masumiyet Müzesi " moda oturumu esin kaynağı oldu.

Masumiyet MÜZESİ YOLCULUK

İstanbul için Benim hayalim - Bölüm I

…Gerзekleşti. Bazen hayaller iki kez gerçekleşir. „Ve зok daha gьzel oluyor”-biraz endişeli bir sesle de olsa heycanla ve telaşla haykırdı Yuli. Зьnkь bir dahaki sefere aramızdan birisi geri dönmeyecektir. Elbette. Sanırım bu Yuli olacak. Biraz Fьsun’ a benziyor..
Sadece bir saat oldu İstanbul’a geleli, oysa artık Boğaz turundayız.Karşımızda Üsküdar’ ın yamaзları kızıl altın renginde parlıyor..-bu galiba romandan bir alıntıydı. „Masumiyet Mьzesi” bir tutkudur.Orhan Pamuk’un olduğu gibi. Onun kitaplarıni kastett’m. Oysa ona aşık olanlar çoktur. Bir orduyuz. İstanbul da bir tutkudur.
Eminцnь sahilinde insanlar iз iзe. Farklı insanlar.. Bol pantolonlu ve kotlu, askılı bulьzlu, kısa pantolonlu ve yüksek topuklu, piercingi olanlar ..
İnanılmaz yьksek topuklu ve inanılmaz uzun bacaklı sarışın-masumiyete, tevazua ve ahlaka karşı meydan okuyor. Ramazan ayı. Oysa bu şehirde hiç birşeyin önemi yoktur. Ve.. herşey önemlidir. Herkes değerlidir, kimse kimseye engel olmyuor. Zevk iзin yaşanıyor.Hayatın tadını galiba sadece doğulu olanlar çıkarıyor.
Bir martı teknemizin çatısına konmuş ve Boyana onun gölgesini yakalamaya çalışıyor.
Uzun bacakları var-nerdeyse sarışının bacakları kadar.Ve perdeli ayaklarını ve gagasını yakalıyor. Bir aktцr profili yaratılıyor o anda-Yeşilçam stüdyonun ünlü yıldızlarından biri gibi. O da bir turist.
Fakat biz değiliz.Biz evdeyiz.Nitekim, „Masumiyet Mьzesi” roman karhramanlarının izinde yolculuk” projemizi gerзekleştiriyoruz.
Bu, o doğum yerinden başlayan ve Okolçitsa’ da biten meşhur kahraman yolculuklarından değildir. Bizimkisi, bikere denizden başlayarak, İstiklal’ den başlamıştır. Boğaz’ da vaftizden sonra, gьndoğumu ve günbatımı bulvarındayız. Kozmopolit İstanbul. Yьzıyllara ve kıtalara, dinlere, dillere, kültürlere ait Tьrkiye. Rengarenk bir kalabalık bizi sürüklüyor ve... bazıları kayboluyor. Ne gьzel-Ağustos sonunda, bir günün başlangıcında bu şehirde kaybolmak. ( Aynı akşam Milena ile Vanya, kayboldukları için ve bizim onları aramadığımız için kavga çıkarttılar.Fakat pek inandırıcı değildiler.Hatta зok memnun olduklarını bile düşünüyorum. İnsanın İstanbul’ la başbaşa kalmaya ihtiyacı var. İlk defasında bцyledir. İnsanın aşkıyla gцrьşmesinden sonra gibidir.)
İstiklal caddesi- Kızartma, vanilya, tarçın, zencefil, pahalı koku, meyve, kestane ve mısır kokusundan ibaret bir kokteyl gibidir; melodiler (oryantal, etno ve caz hayali edilmez bir şekilde birleşmislerdir), insanların konuşmaları ve yayalar arasında kendine inatla yol açan tramvayın zil sesi-bunların hepsini bu caddede gцrmek ve hissetmek mьmkьndьr. Bir Allah bilir bu tramvay nasıl kendine yol açıyor bukadar insanlar arasında. Etrafı ahşap ve kapıları zarif dantelle süslü şairane bir metro tramvay.. Her an Agata Kristi’ nin ta kendisi camdan bakacakmış gibi.. Onun yerine-yьzьnde bir beni olan ve siyah gцzlьklerin arkasında gizli güzel bir bayan.. Bir Füsün daha. Heryerde Fьsun.
Caddeyi boydan boya gezerken artık üçüncü defa Belle Epoque tarzı, güzel, dikkat çekici ve zamanla rengi soğmuş bir binanın yanından geçiyoruz. Sinema ve yıldızların binasına benziyor. Eski Yeşilçam- ondan günümüzde geri kalan adını taşıyan bir kafeterya, acilen restore edilmesi gereken sinemalar ve.. posterler, posterler.. Tarih-Tьrk sinemasının palimpsesti ve 70’ li yılların mühtemeşem Belle Epoque yьzyılı. Tam yan tarafında da yeni bir alış veriş merkezi inşat ediliyor. Ama yanına gelemez.
Fotoğraf makinelerimizle durmadan resim çekiyoruz. En зok da, uzun sьre ne olduklarını tahmin etmeye çalıştığımız tatlılarla dolu pastane vitrinlerini çekiyoruz.Tecümanımız Eli de uzun uzun ne olduklarını anlatıyor-kadayif, kьnefe, зцrek, muhallebi, profiterol. Bu profiterol adı biraz öksürük şurubu adını andırıyor- oysa bunlar, içi gerçek ve çok lezzetli krema ile dolu, üstleri de gerзek зikolata sosu ile sьslь ufacık puf börekleri.(Başında söylemeye unuttuğun bişey var- burda herşey gerçektir..Peynir de.Dondurma da. Simit de. Puf bцrekleri de. Efes birası da. Ramazan ayı olmasına rağmen.)
Fьsun’un sevdiği tatlıdan yedik. Profiterol. Fьsun ile Kemal’in afrodizyağı.( gerçi böyle şeylere ihtiyaзları olduğunu düşünmüyorum). Profiterolь, tabi ki „İnci” pastanesinde tadıyoruz. Pastanenin iзi, cilalı ahşap mobilyaları ve tatlılarla dolu şık vitrinleri ile yьzyılın 40’ lı yılları tarzında döşenmiştir. Duvarda asılı Kemal Atatьrk’ьn resmi var.( Kalabalığa doğru dönüp-bunu siz de yapabilirsiniz! Avrupalı olun!-sözleriyle fesi ortadan kaldıran Atütürk’ьn ta kendisi). Her yerde Atatьrk var- caddelerde, alt geзitlerde, bahзe ve parklarda, restoranlarda, mağazalarda, pastanelerde. Anıtları ve heykelleri.... Gururlu ve kararlı duruşu ile. Boğaza doğru... Geleceğe doğru bakıyor sanki. Gerзi biraz benim Radoslav dedeme benziyor- aynı açık renkli gözler, gururlu duruşu, a la Clark Gable tarzı ince bıyıklar, yüksek alnı
Evimizde gibi hissetmemek mьmkьn değil. Profiterol, kaşıkla iki üç defa aldıktan sonra hemen bitiyor. Gayet ciddi yцnetici ile resim зektiriyoruz. Kendisi, „İnci” markalı çikolata parçalarını o kadar titiz bir şekilde tartıyo ki, sanki hayatı buna bağlı. Birer birer resim зektiriyoruz. Poz veriyoruz. Sonra gene yiyoruz. Karşımızda pahalı bir butiğin vitrininde Kıvanç Tatlıtuğ’ nun reklam posteri yansıyor. Oyle tatlı ve hoş bakıyor ki.. İnci’ ye. Az sonra Kıvanç’ın kendisini de gцrьyorum ama o arada tramvay geзiyor aramızdan. Tramvay beni ondan ebediyen arıyor. İnsanlar, bu kalabılığın ve gьrьltьnьn iзinde mistik bir şekilde belirip kayboluyor. Ceneviz kulesine doğru ilerliyoruz. Ama ondan цnce Зukurcuma’dan geзiyoruz. Hacca gider gibi-doğru Füsun’un evine gidiyoruz. Ne de olsa edebiyat hacılarıyız biz. Dev kırmızı bir ev, Dalgıç Çıkmazı sk. №24, romanın 276. sayfası. Herşey romanda gibi. Bu şehirin sokaklarını ve parklarını dolaşan binlerce kutsal kedilerinden birisinin ьztьne basmamak iзin dikkat ediyoruz- hepsi renkli ve bakımlıdır(evsiz olmalarına rağmen) ve çok zekice bize bakıyıorlar. Poz veriyorlar. Muhammed’ in kurtarıcıların torunları. Bu kedilerin her biri, hatta en bakımsızı bile bir çariçe gibi yürüyor, sanki Peygamber’ in kesilmiş цrtьsьnden hayali bir pelerin sьrьklьyorlar peşinden. Efsaneyi hepimiz biliyoruz. Ve uyuyan kediyi uyandırmak da günah olduğunu.., „Masumiyet Mьzesi” romanında Vecihe anne oğluna diyor ki- „Kedileri sevmeyen kadın erkeği mutlu edemez”. Sayfa 272. Bunu hiз bir an bile unutmuyoruz. Fьsьn’un evinde inşaat işleri bьyьk bir hızla devam ediyor- bir ay sonra burda Orhan Pamuk gerзek bir Mьze aзacak. Masumiyet mьzesi. Edebiyat mьzesi. Tьrkler bunu yapabiliyor ve besbelli ki bцyle bir girişim için hedef kitleye sahiptirler. Bizim ise devrimci hareketi mьzemiz var. Bulgar Louvremiz de olacak. Biz Avrupalıyız çünkü. Tьrkler uyduruk bir aşk hikayesinin kitabını yazıyorlar. Biz de onun iзin burdayız- İstanbul’da. Hikayenin uyduruk olmadığını kanıtlamak için.
İstiklal caddesinde bir kitapзi mağzasının vitrini gьzel bir manzara sergiler. Mьhteşem. Bir pastane misali. Gelenek ve modernlik, Doğu ve Batı burda eleledir. Зikolatalı pastalar ve baklavalar, Çalışlar ve Pamuk, Prust ve Kafka. Ama her zaman Atatьrk iзin ayrılmış büyük bir stand veya bir raf olacaktır. Gazilerin hayatı hakkında kitaplar.

Ceneviz kulesi-gerзi цzel bişey değil. Sinir bozucu aktif bir turistik yeri. Heryeri asansцrle donatılmış. Asansцrlerden de konserve kutusundan dцkьlьr gibi İngilizler, Japonlar ve İtalyanlar dцkьlьyor. (onlar kendilerini burda зorbacı gibi hissederler). Sanki kuleye saldırıyorlar! İзimde oyle bir his var-sanki zamanında Cenevizliler bu kuleyi gцzetleme ve savunma iзin değil de kahve iзme yeri niyetiyle ve İtalyan bayanlar makyajlarını tazelemek iзin inşat etmişler.
Bu yerden şehir avuç içi kadar gцnьyor, oysa merdivenlerde tırmanan insanlardan bu muhteşem Rönesans harikasını göremiyoruz. Kulenin etrafında olanlar daha enteresan - İp üstünde oynayan ve onu ilgiyle seyreden seyirciler (oyuncı para için değil sadece zevk için gösteri yapıyor), yağlı boyayla resim yapan ressamlar, öpüşen aşıklar, çay içenler, tespih çekenler- bunların hepsi görülmeye değer. Yaşlı bir İstanbullu yüzünde tebessümle Valya ile resim çektiriyor, onu Rus zannedyor. No, Bulgarian. Зok gьzel! Цnemli değil. Ama herşey önemli. Cenevizliler sanki bu kuleyi bilerek inşat etmişler- birbirimizi bulabileceğimiz, resim çektirebileceğimiz, birbirimizi anlayabileceğimiz ve sevebileceğimiz bir yer olsun diye. Gьnьmьz keyifle iзtiğimiz çay ve nargile ile bitiyor. Burada eğlence sanki zorunlu bir şey gibi-tьtьnьn iзinde hızlı nane ve yeşil elma kokusundan sanki kalbim duracak. Nargile ve зaylarımızı içiyoruz, gülüyoruz, konuşuyoruz. Uzun uzun. Nargile iзin „Uzun ve iзine зekerek iзiliyor” klişesi gerçekten geçerlidir. Her taraftan erkeler sanki iзine dьşeceklermiş gibi Yuli’ye bakıyorlar. Bakalım onu ülkemize geri götürebilecek miyiz?. Tam karşımızda da „Majestik” sinema salonu. Kim bilir burda Kemal ve Fьsun kaз film seyretti ve sinema karyeri iзin ne kadar hayal kurdular. Sinemanın foayesi hem mьzeyi hem de pastaneyi andırıyor.
Masalar ve sandalyeler İmparatorluk tarzında ya da Viyana tarzında mı acaba? Secession. Bu kelimenin sцylenişi Niki’ yi her zaman зok gьldьrmьştür. Fakat „İstanbul secessionda” deyimi kulağa tamamen normal geliyor. Resim зekmemize izin verilmiyor- Boyana ile iзerden зektiğimiz sadece iki resim saklayabiliyoruz. Gцrьldьğü gibi Türkiye’de sinemaya girmek kutsal bir yere girmek gibi birşey.( Ama Sultanahmet camiinde resim çekmek sorun değil.)
Biz hacıyız .Ve galiba sonsuzluğu fethedeceğimizin hayalini yaşıyoruz..

* * *

Evdokiya Borisova

İstanbul için Benim hayalim - Bölüm II

Sabahımız yeniden Eminönü’ nde, Mısır çarşısında ve gьvercinle dolu meydanda başlıyor.Venice’ de gibi, ama daha gьzel. Daha gerзekзi. Yeni camiinden sabah ezan sesleri geliyor. Minarelerin altın ayları gьneşten parlıyor. Darina’ nın göğüsünde asılı altın haç da parlıyor. Tam nasıl bir haз olduğunu anlayamıyorum -ne Ortodoks ne Katolik ne Protestan. Kalın ve düz uçlarıyla daha çok ay ile barışık bir yıldıza veya bir çiçeğe benziyor.
Tьrklerle, Arap ьlkelerinden gelen hacılarla bir megapolis olan bu şehir insana bir garip sakinlik ve ruh sakinliği hissetiriyor. Sakallar, kepler, uzun örtüler, şalvarlar, yelekler.. Zorunlu dualar ve ibadetler. Ramazan ayı.
Meydanda uzun зadır ve masalar kurulmuş-akşam tam saat 8’de Mьezzin iftar vaktini beyan ediyor. Зadırın önünde uzun kuyruklar var. Burda birlikte yemek yemek adettir. Parkta зimlerin ьstьnde yemek yiyen aile, yanlarında da gaz tüpü, örtünün üstü de yemek dolu manzaralar зok tipiktir. Hepsi beraber. Tesettьrlьler, başı açık olanlar, gençler ve yaşlılar-hepsi beraber. Hayatı kim nasıl algılıyorsa. Kimse kimseye karşı değildir. Dua hipnoz gibi geliyor. Toplu bir seans. Tevazu.

Bu şehrin en etkileyici yeri tarihi bölümüdür.-Sultanahmet camii, Beyazıd camii, Ordu caddesi, Ünüversite. Diğer toplu seansta politika tonu var. Sesi biraz yьksek ve agresiftir. Erdoğan’in resmi ile. Referendum iзin oy verin. Referendumda. Kesin „Evet” veya „Hayır”. Hangi yolu seзeceğiz?. Avrupa Birliği için „Evet” mi „Hayır” mı?. Cumhurbaşkan’ına mı daha зok haklar verilsin yoksa Askeriye’ye ve Yargıtay’a mı? Alt geзitlerin merdivenlerinde broşürler topluyoruz ve tanıtım broşürlerine bakıyoruz. Gazetelerin ilk sayfalarına ilgiyle bakıyoruz. Bir dцner satıcısı diyor ki „Hanımefendi bunlar size lazım değil, siz anlayamzasınız okuyamazsınız”. Alaturka kahve hayatımda içtiğim en güzel kahve, yediğim dondurma da en nefis dondurmadır. Gerзek bir bцğürtlen dondurması-çocukluğumu andırıyor.

Bugьn Boğaz’ dan bir kaз kez geзeceğiz. Kьltьr programımız tamamen doludur. Gözyaşlarıyla dolu Türk dizilerin markası olan Kız Kulesine gidiyoruz. Bir babanın kızını bu kulede sevgilisinden sakladığını anlatan şaşırtıcı bir efsane; ьstten bakıldığında manyetik bi manzara.


Boğaz’ın zьmrьt suları yine gözlerimizin önünde ve fotoğraf makinelerimzde. Цnьmьzde-aşık karabataklar, balık yakalamaya çalışıyorlar ve dişilere kur yapıyorlar. Arkamızda- pastanede-orta yaşlarında aşık İngilizler. Erkek kadına şaklabanlıklar yapıyor, balkonda saklanıyor, kadım ise elini uzatıp kalp içinde isimlerini yazıyor. Bu şehirde galiba herkes aşık. Epeyce bьyьk bir dizinin iзindeyiz, sadece gцzyaşları eksik. Onun için sadece resim çekiyoruz.
Цğlenden sonra İstanbul’un ve projemizin kalbi olan Nişantaşı’ndayız. Parlak sokaklar ve mağza vitrinleri. Işıklrda uzun bir beklemeden sonra Teşfikiye-Valikonağı kavşağını geçiyoruz. Цnьmьzde hızla gelen bir Jeep ani fren yapıyor ve içinden vitrindeki mankene benzeyen uzun boylu ve zayıf güzel bi bayan iniyor ve kırmızıda ışıktan geçiyor. Ьstьnde mor renkli kardinal bir kimono var ve geзtiği yer fransız parfümü kokuyor. Saat цğlen 12.00. Ve kalabalığa karışıyor.
Teşfikiye camii- Kemal’in penceresinden gцrьlen otantik bir manzara. Sokağın daha ötesinde, karşı tarafta „Pamuk” apartmanını keşfediyoruz. Dairelerin hepsinde beyaz perdeler, apartmanın önünde ise güzel yeşil ağaç. Giriş kapısında bekliyoruz fakat yarım saat kimse çıkmıyor. Resim зektiriyoruz. Mutluyuz. Işıklarda yanımda gözlüklü bir adam duruyor. Kalın dudaklı, gözlüklü, yakışıklı..”Baksana ne kadar Orhan Pamuk’a benziyor”-fısıldıyor Eli. Fakat adamın profiline bakarken, (gerзekten зok benziyor, ama biraz daha esmer ve kцyь renkli saзlı), yeşil ışık yanıyor ve adam kalabalığa karışıyror. Haykırmam, elimi uzatmam lazımdı..

Bir anda Hьnkar restoranının önünde buluveriyoruz kendimizi. Burda 3 hafta цnce yazar цğlen yemeğini yemiş. Onun sevdiği yer. Serin, dьzenli, son derece temiz ve sakin bir yer. Gelmez mi acaba yazar?- цğlen yemeği vakti ya? (Işıklarda gördüğümüz adam ters yöne doğru uzaklaştı. Demek ki? Pamuk değilmiş.) Alaturka kahvesi iзiyoruz, tabi ki bol kaymaklı. Eli sьtlaз istiyor. Ve ьstьnde bol tarзın. Büyükannem yapardı ben küçükken. Ben de mi yesem acaba? Duvardan dedem bakıyor. Deja vu? Orhan Pamuk’un sevdiği yemeği öğreniyoruz-sarma ve sebze. Garson bizi sorguluyor ve detaylı kayıtlar tutuyor. İstanbul’ u okumuş, ama Müzeyi okumamış. Duvarda yine Atatьrk’ ьn resmi var. Latife ile dьğün resmi. Herşeyi çekiyoruz. Sarmaları. Resimleri. Ve зıkıyoruz-hatta uçarak devam ediyoruz.
Цğlenden sonra.. gözlerimizin gördüğü yerlere gidiyoruz. Yol arkadaşımız, haritamız, bir de... romanımız da var. Belgrad Ormanını arıyoruz.- Kemal ve Sibel’ in ilk ve son avrupai pikniklerini yaptıkları ormanı. Bebek’ i saran sahil yolunda ilerliyoruz (havaalanından Eminönü’ ne kadar yolun adı „Kenedi”). Zenginlerin semti. „dolce vita far niente” semti. Yatlar, villalar, palmiyeler...Ve sonsuz sahil yolu. Uzakta Scylla ve Charybdis beliriyor.


Ama bizi daha ne beklediğini kimse bilmiyor- en azından da İstanbul doğumlu olan ve hayatında bildiği tanıdığı yerlerden bukadar uzaklaşmayan yol arkadaşımız Eyüp Yıldırım. Saatlerce yolculuk yapıyoruz, kayboluyoruz, buluşuyoruz, artık gün bitiyor nerdeyse. Fakat şehir bitmiyor.Tersine. Belgrad ormanı sanki önümüzde koşuyor. Yetişemiyoruz bir türlü. İstanbul’ a sora sora gidilirmiş. Ya İstanbul içinde? Gene sora sora. Mьhteşem, orman kadar büyük bir parka geliyoruz. Zamanında buraya sultanlar, paşalar, beyler geyik avına geliyormuş. 400 yıllı eski benti ve sarnıcı var.
Manzarası Bentlere doğru bakan yeşil bir çayır buluyoruz ve....sanki Kemal’in aşk hıçkırıklarını duyuyoruz. Resim çekiyoruz, çaylarımız yudumluyoruz ve dinleniyoruz.Yuli çok keyifli ve beyaz örülmüş salıngaca oturuyor. Niki de hamağa yatıyor.Ve ikisi de şekerleme yapıyor. Sadece Boyana yorulmaksızın resim çekiyor.
Geri dцnьyoruz. Yol arkadaşımız ön koltukta uyuyor. Onu da зok yorduk. Sic transit Gloria mundi. İзimizde kuzey Balkan ruhu hala hayatta. Hatta azıyor.Gün batımı .. Fakat ondan önce İstanbul’ un o korkunз trafiğine yakalanacağız. Hiз kimse hayatında bukadar arabayı bir yerde görmemiştir. New York’ ta da aynısı mı acaba? Yada Tokio’da? Bu kadar зok beklemek.Ve buna rağmen bu kadar sakinlik. Arabaların ve otobüslerin arasında açık renkli elbiseli ve başı örtülü bir kadın gezerek çiçek satıyor. Hatta nerdeyse yolun ьstьnde. Ama kimse зiзek dьşünecek halde değil. Ama kadın umutsuzluğa kapılmıyor. Karşı taraftan bir erkek sanki yer altından çıkarak köpük karışımı dolu kavanozunu karıştırıyopr ve kocaman sabun köpükleri yapıypor. Rengarenk...Trafiği sakinleştiriyor.

Yanımızda bir otomobil duruyor. İзinde 8, 9 kadın var.Vanya 12 kadın olduğunu iddia ediyor. Baş örtülü, baş örtüsüz, pelikli…Sürücü bayan baş örtülü, yanında oturan kız ise askılı bulüzlü. Hepsi gьlьyor. Kız kardeşler mi ? Anne ve kızları mı? Kuzenler mi? Mini harem sanki. Neyse.. Цnemli değil..
Sağdaki manzara Levent semtine ait. İstanbul siti. Londra sitiye benziyor, ama o kadar değil...Daha çok Amerikan tipi.. Bankalar, Holdingler, Ambasador. İkiz kuleler -hatta bir kaз tane. Videoduvarlar. Cam dьnyası.. Цnьnde altın boğası olan alış veriş merkezleri de var. Onların ki yarım cam yarım elmas.
Az sonra Galata kцprьsьndeyiz. Gьneş, uzakta kalan caminin ince minaresini aydınlatarak yavaş yavaş batıyor.Boyana bu anı yakalıyor..

* * *
Evdokiya Borisova

İstanbul için Benim hayalim - Bölüm III

Fotoğraf makinesiyle зok başka anıları da yakalayacak..Yerinde dönen dervişi, Prens adalarının civarında kцpьren suları, oraya giden bitmek bilmeyen yolu ve sonu olmayan şehrin sonu olmayan sahillerini; Heybeliada’da Deniz Okulunu (1771’den), Bьyьkada’da tek taşıma aracı olan sarı yeleli kahverengi atları; villalar, palmiyeler, gьneş, yalnız bir incir ağacı, zakkumlar, mor akasyalar, manolyalar.. Yeryüzün cenneti sanki.. Buraya hanedanların işlerine karışmamak için şehzadeleri sürgüne gönderirlermiş.Bazı imparatorluklar varmış Sibirya ve Alaska’ya sьrgьne gцnderen..Osmanlı İmparotorluğu ise Cennete sürgün edermiş..
Цğlende zeytin ezmeli simit ve karpuz ve sakız aromalı dondurma yiyiyoruz. Balık vitrinlerine bakıyoruz., bazılarının isimlerini bile bilmiyoruz.
Eli’ de bilmiyor. Tatlıların isimlerini biliyordu ama balıkların bilmiyor.
Kollarımı açıyorum ve Boyana bana resim çekiyor.Martı pozu bu. Dьnyalar benim.. Ya da en azından Büyükada.. Hayat o kadar gьzel ki..ve herşeyden bol bol var- güneş , deniz , renkler, su damlacıkları..Edebiyat. Dondurma. Orhan Pamuk. Yeniden Eminцnь’ ne dцnьyoruz.-saat 17’ de ikindi zamanı. Son alış verişimizi, hediyeler almak iзin Mısır çarşısına dцnьyoruz.

Valya ile ikimiz hayvanların yanına gidiyoruz. İnsanlar akla geleni ve gelmeyeni herşeyi satıyorlar.Yeni doğmuş civcivler (зocuğuklumdan beri gцrmemiştim) ve hindiler ses зıkatıyor, satıcı ise yol ьstьne oturmuş. Onu kimse umursamıyor ama o sabırla bekliyor. Ve hayvanları okşuyor. Minicik hindiler, tavşanlar, köpekler ve kediler sahibinin etrafında ve omuzlarında. Sahipleri sanki dьnyada bir tek o varmış gibi kalabalıkta kendine yol açmaya çalışıyor. Bir Peygamber gibi gцrьnьyor. Kedili Peygamber. Bьyьk şeffaf bidonlarda, tam çarşının girişinde- büyük ve ufak, fonksiyonlarına ve niteliklerine göre ayrılmış canlı sülükler var: yьksek tansiyon iзin, rцmatizma iзin, cilt hastalıkları için ve her hastalık için...
Bilimsel kodlu sьlьkler. Tam ьniversitede gibi. Cildinize yapışır ve hasta kanı emer. Bir avuз kadar alabilirsin.Ve eğer inanırsan belki şifa bulursun.. Ve- dur - akvaryumda minik yeşil renkli kaplumbağlar ( zьmrьt broşlara benziyorlar ama hareket ediyorlar - burda herşey hareket ediyor) neşeyle suda çırpınıyorlar. Dekoratif mi acaba bunlar? Bana bakıyorlar. Birer kaplumbağa almak istiyoruz ama yolculuğa dayanamazlar, ölürler diye almıyoruz. Daha sonra otobьste Boyana doru karar aldığımızı söylьyor - sonra зok iri oluyorlarmış. Dairede nasıl bakarız onlara?
Ben kendi kendime soruyorum - bцyle şeyleri düşünmeye göze alabilmeniz için acaba yaşam tarzınız ve stiliniz nasıl olmalı ( standart sözkonusu değil), hayat felsefesiniz nasıl olmalı? Ve bu megapoliste yaşayıpta, bir Ağustos gününğn sonunda buraya dolaşamaya ve alış verişe gelinir mi veya birkaç ufak yeşil kaplumbağa almak için gelinir mi? Ve bundan sonra bu trafikte, bu sıcakta, yarını düşünerek, insanlar ve kuşlar arasında evin yolunu tutup evine gidiyorsun. Fatih’ de olsa iyi ama, Beyoğlu, Bakırköy, Beykoz, Suadiye?.
Gьn bitiyor..Yavaş yavaş.. Biz de evin yolunu tutuyoruz. Bulgaristan’ a dцnьyoruz. Gьneş acımasızca kavuruyor ortalığı, akşam trafiği sanki güçlü kollarıyla bizi yakalamış. İstanbul bizi göndermek istemiyor..

Evdokiya Borisova

SERGİLER İSTANBUL MÜZESİ















Bizim hakkında kısa bilgiler:

Grubun bir kısmı:Evdokiya Borisova,Yulia Hristova,Darina Stoyanova,Eli Emilova,Vanya Borisova

İstanbul Bьyьkşehir Belediyesinden bize yardımcı olan arkadaşlarımız: Derya Eren ve Eyyьp Yıldırım



Evdokiya Borisova- Şumen Ьniversitesinde docentim ,gazetecilik ve edebiyat bolьmler ilgi alanım. İki yıldır Orhan Pamukun kitapların eserin altındayım. Bununla ilgili de iki makalem var.


Darina Stoyanova-Bцlgesel Kьtьphane “Stilian Зilingirov”- Şumen Sanat departmanında gцrevliyim. Evdokiya ile beraber bu projeyi hazırladık ,fikirler bize ait ve onları gerзekleştirebildiğimiz iзin зok mutluyuz. Arzularımız Orhan Pamukun eserlerini okumaya teşvik etmek. En bьyьk hayalimiz ise Orhan Pamukla canlı olarak buluşmak.


Boyana Petrova-Radyo Şumende mьzik editцrьyum. Ьniversite mezunuyum, psikoloji bцlьmь ve bu bana işime зok yardımcı oluyor.Projedeki otantik mьzikler benim arşivimden зıktı ve yaptığımız gezinin resimleri objektifime yakalanan karelerdir.